Sensiz dünya asla eskisi gibi olmayacak: Erkin Koray’a veda
Sebla Koçan
Aptülika’nın kaset kapağına çizdiği “Dün Esintileri Cilt 1” ve “Cilt 2” serileriyle Erkin Koray’a “girmiştim”. Lisede yaşadığım ilk uçuşlar, ilk kalp atışları ve ilk hayal kırıklıkları eşliğinde Erkin Baba’yı dinlemeye başladım, çocukken dinlediğim Barış Manço’nun anlatım müziğini yavaş yavaş bıraktım. Mizahla harmanladığı kıvrak müzikal sözleri ve olağanüstü bir alt yapıyla zenginleştirdiği besteleri tam da o dönemde ihtiyacım olan şeydi. “Yüzüne bakmasam da, başımı çevirsem de / Seni her gördüğümde / İnan içimde senden başka kimse yok”tavizsiz duruşu, “Sen kimsin, ne istersen onu yap/ Bu dünyada yalnızsın”Gerçekçi bakış açısı beni çok etkiledi.
Erkin Baba’nın birçok sorunu vardı. Özellikle aşk tek başına hiçbir zaman bir uygulama olmadı evet ama Erkin Baba aşk müziklerini farklı bir şekilde söylerdi. Aşkın diliyle konuştu. Siyasi görüşlerini müziğine pek yansıtmadı. Endişesini kendi sözleriyle, hatta kendi bulduğu kelimelerle ifade eder, ne demek istediğini çok güzel anlatırdı. Örneğin, anlamını bilmediğimiz “Estarabim”. Bir röportajda şunları söyledi: “Çok eşsiz bir şarkıydı. Estarabim’in ne anlama geldiğini dinleyicinin algısına bıraktım. Estarabim benim bulduğum bir kelime. Sözlükte yok. Bırakın herkes kendince algılasın.” biraz öyle değil mi Bir müziğin hikayesi, onu dinlediğimizde anladığımız şeydir. Bu kısım her zaman bize bağlı.
“Hayat Yolu”ndaki “Çöh çöh çöh” gibi kendisine yakışan nidalar, böylesine derinlerden çekilen uzun “Fesupanallah”lar Erkin Baba’yı Erkin Baba yapan açıklamalardı. Bunlar çok eğlenceli ve aslında çok derin işlerdi. Bize özgü ünlemler ve durumlarla duygularımızı yansıtırdı.
DİNLERKEN BEKLENMEYEN ‘THIN SHREDDER’LI ŞARKILAR
Erkin Koray’ın müziği benim için özeldi, dinleyiciyi üzüntüden boğmadığı, en üzücü şeyi anlatırken bile yüksek sesle ağlamadığı için. Kendisinin de söylediği gibi, tüm müziğinin “ince ayarlanmış” bir ayarı, bazen hızlı bir şekilde görülen, bazen ayrıntıları bilinmeyen mesajlar vardı. Dinlerken yorulmadı. Dünyayı üzerimize yıkmıyordu. Hatta beni bir kereden fazla gülümsetti.
Sadece söz değil, aynı zamanda doğal olan Erkin Koray aynı zamanda çok uygun bir müzisyendi. Gitarı, özellikle de elektro gitarı çok sevdiği için, müziklerindeki o rock damarı, dinledikçe içime işliyor. 60’lı yılların sonunda bağlamaya da yer vererek elektro bağlamayı sahneye çıkardı. Amacı, konserlerde bağlama sesini daha iyi duyurmaktı. O bir öncüydü, bir şeyler başlatmıştı, bazı şeyler tam ona göreydi.
Erkin Koray’a göre düzgün müzik yapmanın açık bir anahtarı yoktu. “Tek formül, bir eseri satarak ne kadar para kazanacağımı düşünmemek”bu bahiste diyor ve ekliyordu: “Ben bu ülkeye bir şeyler bırakmak isteyen biriyim. Mesele bu ülkeden bir şeyler almak değil… Arada büyük bir fark var. Bu bir yaşam tarzı. Eserler vermek ve bu çalışmalarımdan insanların faydalanmasını sağlamak istiyorum, onlara bir şeyler katmak istiyorum. Para kazanma meselesi yaşamak lazım, ben mesleğim olduğu için para kazanıyorum. Ama bunu para kazanmak için yapmıyorum. Bunu seviyorum. Çok şükür konserlerim tıklım tıklımdı. Boş olsalar bile o koltukları çalardım.” Doğal olarak Erkin Baba’nın koltukları hiç boş kalmıyordu. O kadar çok nesli birbirine bağladı ki müzikleri katlanarak çoğaldı. Yıllar geçtikçe daha değerli hale geldi.
ERKİN BABA’NIN GÖZDESİ: ‘BENİ ZORLAYIN…’
O kadar çok müziği var ki birbirimizi ayırt edemiyoruz. Erkin Baba ise bütün eserleri arasında “Arapsaçı”yı çoğunlukla başka bir yere yerleştirmiştir. “Şarkıyı söylerken bayılıyorum. Zamanla gençler çok sevmiş anlaşılan. İş için şarkı yapmıyorum. Şarkının harika bir eser olduğunu Özer Şenay bana verdiğinde anladım. Hollanda’da çok güzel bir stüdyoda, güzel bir atmosferdeydik. Kayıt da çok iyiydi. Tekrar ziyaret etsem mi etmesem mi diye düşündüm ve o sesi değiştirmek istemedim. Hakkında yapılan düzenlemeler bundan sonra pek olmadı.”“Düğüm” ü anlatırken söylüyordu.
Bu kadar. Herhalde Erkin Koray’ın müziğine diğeri dokunduğunda “olmayacak”tı. Erkin Baba’nın müziğinin ruhu ve özü, sesinde, gitar ritminde, hikmet dolu üslubunda gizlenmek üzereydi. Veya işte, o yılların elektriğinde. 1997’de Roll dergisine verdiği röportajda “O ruh, o heyecan sadece kayıt aşamasında değildi. O zamanlar elektrik vardı. O zamanlar muhtemelen uzayda elektrik vardı, tüm dünyayı kaplıyordu ve biz o elektriğe tesadüfen rastladık. Şimdi o elektrik gitti…”dedi ve ekledi: “Elektrik. Bu bir manyetik alan. Hangi yıldızların bir araya geldiğini bilmiyorum. Ama o manyetik alan gitti. Hatta bizi aştı” dedi.
Rolling Stones’un “Paint It Black” müziğine ilham verecek kadar manyetik bir alan hayal edin! Bu müziğin, hatırlarsanız Erkin Baba’nın 1966 tarihli “Bir Eylül Akşamı” adlı eserinden esinlendiği çok konuşulmuştu. Bu konuda hiçbir zaman tam bir açıklama yapılmasa da Mick Jagger bir röportajında bu müziğin Türk müziğinden esinlendiğini söylemesiyle istikrar çok değişmişti. Hiç şüphe yok ki Erkin Koray dünya çapında bir müzisyendi ve elbette hem kendi döneminde hem de sonrasında birçok müzisyeni etkileyecek eserler üretmişti.
O yıllarda hangi yıldızlar dizilmişti ve neden her şey farklıydı bilmiyorum. 90’larda bir çocuktum. O zaten kocaman bir Erkin Baba idi. Lise yıllarımda onu yakalayıp dinlediğim için, o kasetleri dinleyerek eskittiğim için, o zamanlar ve sonrasında dokunduğu ve hayatıma kattığı tüm bedeller için çok mutluyum ve minnettarım. bu büyük efsaneye
Dünya sensiz asla mükemmel olmayacak.
Hoşçakal Erkin Baba.